Bugün Amerikan emperyalizminin adı artık bir bakıma vahşetle özdeşleşmiş gibidir. Zulümle veya terörle özdeşleşmiştir demek Amerikan emperyalizminin bugün geldiği noktayı izah etmek için yeterli olmamaktadır. Çünkü aşağıda aktaracağımız olaylardan da anlaşılacağı üzere Amerikan emperyalizminin gerçekleştirdiği eylemleri, fiilleri en uygun şekilde "vahşet" kelimesiyle izah etmek mümkün olabilir ki bunun bile yetersiz kaldığını söylersek yanlış konuşmuş olmayız.
Samarra'da Sergilenen Vahşet
Irak halkı Saddam zulmü altında inlerken, onun insanlık dışı uygulamaları karşısında büyük haksızlılara uğratıldığını gördüğünde dünyada ondan daha zalim birilerinin bulunabileceğini düşünmüyordu. Ama ABD emperyalizmi ülkelerini işgal edince dünyada Saddam'dan çok daha zalim ve vahşi birilerinin bulunduğunu, Saddam yönetimden daha gaddar yönetimlerin olduğunu gördü. Saddam yönetimi her ne kadar zalim ve gaddar olsa da en azından kadınların namuslarına, ırzlarına tasallut edecek, genç kızları evlerinden toplayıp da askerlerine ikram edecek kadar ileri gitmiyordu. Ama Amerikan vahşetinin bu konuda da sınır tanımadığı Irak işgalinden sonra muhtelif ortamlarda ve değişik zamanlarda görüldü. Ama son Samarra olaylarında bu konudaki taşkınlıkları iyice gün yüzüne çıktı. Bu şehirde işgalci Amerikan askerleri, soruşturma iddiasıyla evlerden topladıkları genç kızlara ve kadınlara tecavüz ettikten sonra onları evlerine bıraktılar. Bu kadınları ve kızları görenler hepsinin perişan vaziyette olduklarına, bazılarının adeta yirmi yıl yaşlanmış gibi çöktüklerine şahit oldular. Bazılarının da daha sonra intihar ettikleri tespit edildi. İşte bu tecavüz olayı üzerine Samarra halkı silahlarına sarılarak, işgalci ırz düşmanlarına karşı ayaklanma başlattı. Amerikan emperyalizmi bu ayaklanmanın gerçek yönünü gizleyerek, dünya kamuoyuna Saddam'ın adamlarının ayaklanması olarak yansıtmaya çalıştı ve Amerikan askerlerinin bu ayaklanma karşısında Saddam'ın adamlarından 54 isyancıyı öldürdüğünü iddia etti. İşin gerçeğinde ayaklananlar dediğimiz gibi kızlarının ve kadınlarının ırzlarına sahip çıkmaya çalışan, Amerikan vahşetinin bu konudaki taşkınlığına tepki gösteren normal vatandaşlardı. Ayrıca bu ayaklanma karşısında işgalci askerlerin ciddi kayıplar verdiği tespit edildi.
Türkiye'deki medya organları bu olayları önce Amerikan kaynaklarından verdiklerinden yanlış yansıttılar. Daha sonra işin arka planında tecavüz olduğu gerçeğini gündeme getirmek zorunda kaldılar. Ancak ırz düşmanlarına karşı ayaklanan halkın silahlı eylemlerinde işgalci saldırganların büyük kayıplar verdiği gerçeği pek gündeme gelmedi ve bu konuda daha çok Amerikan kaynaklarının verdiği bilgiler yansıtıldı. Dolayısıyla bu çatışmalarda ağırlıklı olarak Iraklıların kayıp verdiği haberleri yansıtıldı. Oysa işin başlangıcında tecavüz olayından kaynaklanan bir vahşet olayı yaşandı, ama bu vahşet işgalci ırz düşmanlarına bayağı pahalıya mal oldu ve halkın silahlarına sarılıp çatışmalara girmeleri karşısında büyük kayıplar verdiler. Bazı kaynaklarda verilen bilgilere göre Amerikan işgal güçlerinden bu çatışmalarda en az 40 asker hayatını kaybetti. Ancak Amerikan emperyalizmi bu kayıplarının kendi kamuoyuna yansıması durumunda oldukça olumsuz psikolojik ve sosyal tesirlerinin olacağını bildiğinden bu konudaki bilgileri büyük ölçüde gizlemektedir.
Irak Direnişini Yıpratma Çabaları
Medya organlarına yansıyan haberlere dikkat edilirse Irak'la ilgili haberlerde, bu ülkede işgale karşı direnişi yürütenlerden genellikle "Saddam'ın adamları" olarak söz edilmektedir. İşin gerçeğinde bu tür haberler ve iddialar, Amerika'nın söz konusu direnişi yıpratma amacıyla piyasaya sürdüğü haberler ve iddialardır. Son olarak da işgalci saldırganlarla işbirliği içinde olması kuvvetle muhtemel bir aşiret reisi direnişi Saddam'ın yönettiğini ileri sürdü. Bu tür aşiret reislerinin daha önce de muhtelif ihanetlerinin olduğu bilinmektedir. Daha önce de direnişin koordinasyon işini Saddam'ın en önemli adamı ve Saddam zulmünün en kirli elemanı olarak bilinen İzzet İbrahim'in yürüttüğü ileri sürülmüştü.
Amerikan emperyalizmi, kimler tarafından ve ne amaçla gerçekleştirildiği konusunda ikna edici bir bilgi ortaya koyamadığı şiddet eylemleri hakkında hemen sıcağı sıcağına "İslamcı terör" iddiasını gündeme getirerek bu eylemlerin arkasında "İslamcı" kimliğiyle öne çıkarılan birtakım örgütlerin olduğunu ileri sürerken Irak'taki direnişi sürdürenler hakkında "Saddamcı, Saddam'ın adamları" nitelemesini kullanmayı tercih etmektedir. Aslında başlangıçta bu direniş hakkında da "İslamcı" nitelemesini kullanmak istedi. Ama bu konudaki anti propagandasının etkili olabilmesi için bu direniş hakkındaki "terör" nitelemesini kabul ettirmesi gerekiyordu. Ne var ki bunda başarılı olamadı, bilakis sadece Müslüman halklar değil hadiselere gerçekçi ve insanlığa mal olmuş değerler açısından bakan herkes Irak'ta işgale karşı verilen direnişi onayladı ve destekledi. Bu durum karşısında ABD, Irak direnişi hakkında "İslamcı" nitelemesini kullanması durumunda "İslamcı" kimliğine karşı "sempati" oluşacağını fark etti. Bu durum karşısında bu direnişi yıpratmak amacıyla "Saddamcı, Saddam'ın adamları" nitelemesini öne çıkarmaya, söz konusu direnişle ilgili tüm haberlerde ve iddialarda bu nitelemeyi kullanmaya başladı.
Görüldüğü üzere Amerikan emperyalizmi ve ona yön veren uluslararası siyonizm "İslamcı" kimliğini yıpratmak amacıyla tüm insanlığın reddettiği şiddet eylemleriyle bu kimlik arasında irtibat kurmaya çalışıyor. Böylece bu eylemlerin kirleriyle o kimliğin imajını kötüleştirmek istiyor. Öte yandan genelde kabul ve onay gören Irak direnişini kirletmek için de "Saddam ve Saddamcı" kimliğini kullanıyor. Çünkü bu direnişin "şiddet" cihetini yıpratma amacıyla kullanamıyor.
Aynı oyunun Filistin'deki direniş karşısında da oynandığını görüyoruz. Filistin'deki İslami hareketin İsrail işgali karşısında gerçekleştirdiği eylemleri ve sürdürdüğü direnişi bu hareketin imajını yıpratmak amacıyla kullanmakta başarılı olamayan siyonist işgal devleti, HAMAS'ı kendisinin kurdurduğu, kuruluş merhalesinde bu örgüte para yardımı yaptığı iddiasında bulundu. Oysa HAMAS geçmişi bilinen ve hiçbir zaman işgalci siyonistlerle yakın bağlantı kurmamış bir harekettir. Ama ne yazık ki uluslararası siyonizmin medya organları üzerindeki hakimiyet ve gücü sebebiyle hadiseleri iyi tahlil edemeyen bazı insanlar bu tür iddiaların etkisinde kalabiliyorlar. İmani duyarlılık sahiplerinin bu tür enformasyon oyunları karşısında oldukça dikkatli olmaları ve asılsız iddialardan yola çıkarak haklı ve meşru direniş hakkında yanlış kanaatlere kapılmaktan sakınmaları gerekir. Bu konuda haklı ve meşru direniş sürdürenler hakkında yersiz tereddütlere kapılmaktansa, çağdaş emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden medya organlarının iddialarına ve haberlerine şüpheyle yaklaşmak daha yerinde olur.
Afganistan'da da Vahşet
Irak'ta tam anlamıyla vahşet sergileyen Amerikan emperyalizmi Afganistan'da da benzer şekilde vahşet sergilemektedir. Daha önce bu vahşi yüzünü muhtelif şekillerde gösteren ABD son olarak da masum insanların üzerine havadan bomba yağdırarak 9'u çocuk 10 kişinin ölümüne sebep olmakla gösterdi. Verilen haberlere göre bir Amerikan helikopteri Gazne vilayetinde bir yere attığı bombalarla 9'u çocuk 10 kişinin ölümüne yol açtı. Amerikan işgal güçleri tarafından daha sonra yapılan açıklamada bu saldırının yanlışlıkla yapıldığı iddia edildi. Oysa Amerikan işgal güçleri daha önce de Afganistan'da benzer türden vahşi saldırılar ve katliamlar gerçekleştirmiş, ardından da yanlışlık yapıldığını ileri sürmüşlerdi. İşin gerçeğinde bu tür saldırılar yanlışlıklardan değil işgalci Amerikan güçlerinin vahşet ve katliam zevklerinden kaynaklanmaktadır. Daha önce bir Amerikan pilotunun, insanların üzerine bomba yağdırıp da hedefi vurduğu zaman kendisini adeta gol atmış bir futbolcu gibi hissettiğine dair sözlerini umarım unutmamışsınızdır. Bu his genelde Amerikan emperyalizmine hakim olan vahşet ruhunu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.
Filistin'de Cephede ve Masa Başında Hareketlilik
Filistin'de bir taraftan gerek İsrail işgal güçlerinin saldırılarının devam etmesi ve gerekse Filistinli direnişçilerin bu saldırılara cevap mahiyetinde eylemleri sebebiyle cephedeki hareketlilik devam ediyor. Ancak bu gelişmeler dünya kamuoyunda artık bir bakıma rutin gelişmeler olarak algılanmaya başlandı. Bu sebeple çok fazla dikkat çekmediğini görüyoruz. Oysa işin gerçeğinde her ne kadar güncel gelişmeler haline gelmiş olsa da sürekli ateş çemberinin içinde kalmanın büyük bir zorluğu olduğunu unutmamak gerekir.
Son zamanlarda cephedeki bu rutin hale gelen gelişmelerin yanı sıra masa başında da bazı önemli gelişmeler meydana geldi. Bunların en önemlileri ise "Cenevre Girişimi" olarak dünya kamuoyuna yansıtılan protokolün imzalanması ve Filistin'deki direniş gruplarının kendi içlerindeki koordinasyon toplantıları mahiyeti taşıyan Kahire toplantısıydı. Biz bunların her ikisi hakkında da daha önce Vakit gazetesinde yayınlanan iki ayrı yazımızda bilgi vermeye çalıştık. Bu yüzden burada sadece özet bilgiler vermekle yetinmek istiyoruz.
Cenevre Girişimi, aslında İsrail işgal devletini karşı karşıya olduğu çıkmazdan kurtarma amacını taşıyan bir girişimdir ve Filistin halkının haklarından büyük tavizler vermeyi hedeflemektedir. Normalde resmi mahiyette olmadığından bağlayıcı değildir; dolayısıyla uygulamaya dair herhangi bir şey getirmemektedir. Ama bir ön hazırlık mahiyeti taşımaktadır. Fakat Filistin'deki tüm direniş gruplarının ve halkın büyük tepkisine yol açtığından resmiyet kazandırılması en azından şu anki merhalede pek mümkün görünmemektedir. Amerikan emperyalizmi bu girişimin amacının işgalci siyonistleri çıkmazdan kurtarmak olduğunu bildiğinden takdirle karşıladı ve onun güdümündeki medya organları tarafından dünya kamuoyuna bir barış girişimi olarak lanse edildi.
Kahire toplantısı dünya kamuoyuna ağırlıklı olarak "İsrail'le ateşkes" konusunun görüşüleceği toplantı olarak lanse edildi. Toplantının gündeminde "ateşkes" konusu vardı ama, amacı sadece bu konuyu görüşmek değildi. Genel olarak Filistin'deki direniş grupları arasında bir koordinasyon toplantısı mahiyeti taşıyordu. Ne var ki özerk yönetim yaptığı girişimlerle sürekli ateşkes konusunu gündeme getirerek bu havayı vermeye çalıştı. Tabii özerk yönetimin bu tutumu siyonizmin çıkarlarına hizmet eden medya organlarının da işine yaradı.
Aslında bu toplantının sırf "ateşkes" konusu üzerine yoğunlaşan bir toplantı olarak lanse edilmesi ve Filistinlilerin tek taraflı "ateşkes" istedikleri imajının verilmesine çalışılması İsrail işgal devletinin işini kolaylaştırma amacını taşıyan bir oyundu. Çünkü işin gerçeğinde İsrail işgal devleti Filistin direnişi karşısında ciddi sıkıntılarla karşı karşıya gelmişti ve bu çıkmazdan kurtulması için Filistinlilerin direnişi durdurmalarını istiyordu. Ama, kendisi "ateşkesi" isteyen taraf olarak görünmek istemiyor, bunu Filistin tarafının istemesini sağlamaya çalışıyordu. Çünkü kendisi "yenilgi"yi kabul eden taraf görünümü vermek istemiyor, tam aksine Filistinlilerin "ateşkes"i isteyen taraf olarak görünmesi durumunda izlediği şiddet politikasının sonuç verdiği iddiasını kullanabileceğini düşünüyordu. Ne yazık ki Ahmed Kuraya' hükümetinin yani özerk yönetim hükümetinin zikrettiğimiz tutumu İsrail işgal devletinin işini bu açıdan kolaylaştırmıştır.
Filistin'deki İslami hareket oyunun farkındaydı ve bunu değişik vesilelerle yaptığı açıklamalarla gündeme getirdi. Ayrıca İsrail işgal devletinin saldırıları bütün şiddetiyle devam ederken Filistinlilerin tek taraflı "ateşkes" istemelerinin Filistin davasına hiçbir yarar sağlamayacağını vurgulayarak bu konuda yapılan teklifi kabul etmedi, işgalcilerin saldırgan tutumları sona ermediği ve bu konuda kesin garantiler verilmediği sürece "ateşkes"i kabul etmeyeceğini bildirdi. Dolayısıyla Kahire görüşmelerinde "ateşkes" konusunda herhangi bir ittifak sağlanamadı. İsrail işgal devletini de zaten İslami hareket zorladığından onun bu konudaki önerileri kabul etmemesi karşısında "ateşkes" etrafında oynanan oyunlar sonuçsuz kalmış oldu.
Perş. Ağus. 04, 2011 1:42 pm tarafından Misafir
Konu: Çağdaş Vahşetin Öbür Adı: Amerikan Emperyalizmi 
